GLOKOM NEDİR
?
GÖZ TANSİYONU NEDİR?


Glokom tedavi edilmediği zaman körlüğe yol açabilen önemli bir hastalıktır.

  • Her iki cinste eşit oranda görülür (kadın yada erkek ayırt etmez).
  • Her yaştaki bireylerde görülebilir ancak görülme sıklığı ilerleyen yaşla birlikte artar.
  • Tüm dünyada yaklaşık 70 milyon insanda bulunduğu (dünya nüfusunun kabaca yüzde biri) hesaplanmaktadır.
  • Hastaların çoğunda hastalığa yola açan ana neden “Genetik yatkınlık” tır.

Hastalık göz içindeki sıvı dolaşımıyla ilgili bir sorundan kaynaklanır
Bilindiği gibi vücudumuzdaki dokuların ve hücrelerin ihtiyacı olan oksijen, enerji ve yapıtaşı maddelerinin sağlanması ve atık maddeler ile karbondioksitin uzaklaştırılması kan damarları ile sağlanmaktadır. Göz küresinin ön kısmında yer alan “kornea” ve “göz merceği” gibi dokularda ise kan damarları bulunmaz; çünkü kırmızı renkli kan tümüyle saydam olması gereken bu dokuların ışık geçirgenliğini azaltır ve görme keskinliğini düşürür. Bu dokuların gereksinimlerini sağlamak ve atıkları uzaklaştırmak için “göziçi sıvısı” denen özel bir dolaşım sistemi gelişmiştir. Bu sıvı gözün renkli kısmının arkasında bulunan “siliyer cisim” denen özel bir dokuda sentezlenir ve arka odacığa salgılanır. Daha sonra göz merceğini yıkayarak göz bebeğinden ön adacığa geçer ve gözün renkli bölümü ile beyaz kısmının birleşim yerinde yer alan özel kanallardan gözü terk eder. Göziçi sıvısı her iki saatte bir yenilenmektedir.

Glokom tedavi edilmezse kalıcı görme bozukluğuna yol açar.
Glokom hastalığında; bu sıvının göz içi dolaşımı ve/veya gözü terk ettiği kanallar sisteminde bir bozukluk söz konusudur. Kanalların bulunduğu bölge “Açı” olarak isimlendirilir, en sık görülen glokom tipi olan “açık açılı glokom” hastalığında kanalların ağzı açıktır ancak, içlerinde sıvının gözü terk etmesini güçleştiren tıkanıklıklar yada darlıklar bulunur.


Açık Açılı Glokom

Yeterli bir hızda gözü terk edemeyen sıvı genleşmesi mümkün olmayan göz küresi içindeki basıncı yükseltir. Ortaya çıkan bu basınç artışı da göz küresinin en zayıf bölümünü oluşturan ve bir anlamda gözü beyin dokusuna bağlayan kablo olarak niteleyebileceğimiz “görme siniri” üzerinde çok zararlı etkiler oluşturur. Bilindiği gibi; çok özelleşmiş hücreler olan sinir hücreleri zedelendiklerinde kendilerini yenileyemezler, bu nedenle felç olan hastalar iyileşememektedirler. Görme sinirindeki hücrelerin ölümü de belli bir süreç sonunda kalıcı görme kaybına yol açar.

Glokom çok sinsi bir hastalıktır, önemli bir belirti vermeden kalıcı hasar yapabilir.
Hastalıkta görme kaybı genellikle yavaş (göz tansiyonu seviyesine bağlı olarak genellikle aylar yada yıllar içinde) gelişir. Hastalık genellikle tek gözde başlar, daha sonra diğer gözde de ortaya çıkar. Hastalıkta keskin görme ve okuma fonksiyonları en son evrede etkilenmekte, erken evrelerde ise görüş alanı daralmakta ve hareketli cisimlerin algılanması bozulmaktadır. Görüş alanı iyice daraldığında yürürken eşyalara takılma, basamakları fark etmeyerek düşme gibi bulgular ortaya çıkmakta; son evrelerde ise görüş alanı iyice daralarak adeta dar bir boru içinden bakma gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.

Glokoma bağlı görme bozukluğu kalıcıdır ve düzeltilemez; bu nedenle tedavisinde ilk amaç hastalığın olabildiğince erken evrede teşhis edilmesidir.
Hastalığın genellikle tek gözde başlaması (diğer göz tamamen normal olabilir), genellikle ağrı, kızarıklık gibi belirtiler vermemesi ve oluşan kaybın hastalığın başlangıcında merkezi görmeyi fazla bozmaması gibi nedenlerle bir çok hastada ancak bir miktar görme fonksiyonu kaybolduktan sonra tanı konabilmektedir. Hastaların pek çoğu tesadüfen sağlam gözlerini kapattıklarında bozuk gözdeki görme kaybını fark edip doktora başvurmaktadırlar. Yapılan araştırmalarda hastaların %10’unda bir gözde körlük oluştuktan sonra tanı konabildiği belirtilmektedir. Bu evrede başvuran hastaların ne yazık ki bozulan görmelerini geri getiremiyoruz.

Glokomda erken evrede tanı koymak için periyodik tarama muayeneleri gereklidir.
Hastalığın yaşla birlikte arttığını ve genetik yatkınlığın önemli olduğunu belirtmiştim. Bu nedenle ailesinde (birinci yada ikince derece akrabalar) glokom bulunan kişilerin özellikle otuzlu yaşlardan itibaren yılda bir düzenli olarak göz tansiyonlarını ölçtürmeleri önerilmektedir. Ailesinde hiç glokom olmayan bireylerin ise kırk yaşından itibaren düzenli olarak iki yılda bir göz tansiyonunu ölçtürmeleri erken tanı için gereklidir.
Hastalığın daha sık olarak görüldüğü önemli hasta grubu miyop kırma kusuru olan bireylerdir, miyoplarda glokom sıklığı normal bireylere göre yaklaşık beş kat artmıştır. Genetik olarak miyop ile glokom birlikte görülme eğilimi taşır, ayrıca miyop derecesi yükseldikçe glokom görülme sıklığı daha da artar. Bu nedenle miyopların yaşa bağlı olmaksızın yılda bir göz tansiyonunu ölçtürmeleri gereklidir.
Hipermetrop kırma kusuru olan bireylerde ise daha seyrek görülen, ancak daha tehlikeli bir glokom türü olan “dar açılı glokom” görülmektedir. Genellikle normalden daha küçük olan bu gözlerde glokomun nedeni göziçi sıvısının dolaşımı ile ilgili sorunlardır; sıvı arka odacıktan öne geçemez ve renkli tabaka olan irisin arkasında birikip onu öne doğru bombeleştirir, ve sıvının gözü terk etmesini sağlayan kanalların ağzını kapatmasına neden olur.

         

Dar Açılı Glokom     


Akut Glokom Krizi

Bu durumda çok tehlikeli bir durum olan ve bazen çok kısa süre içinde kalıcı görme kaybı yapabilen “glokom krizi” ortaya çıkabilir. Arzu edilmeyen böyle bir durumun ortaya çıkmaması için dar açılı gözlerin saptanması çok önemlidir. Hipermetrop bireylerde sadece göz tansiyon kontrolü yeterli olmayabilir, şüphelenilen durumlarda mutlaka deneyimli bir uzman tarafından gerekli muayenelerin yapılarak riskli bir durum olup olmadığının kesin olarak ortaya konması gerekir.           

Göz tansiyonu ölçümleri “kornea” kalınlığından önemli oranda etkilenir.
Kornea göz küresinin en önünde yer alan saydam tabaka olup göziçi sıvısı ile doğrudan temas halindedir. Göz tansiyonu ölçümleri kornea üzerinden yapılmaktadır ve bu nedenle korneanın kalınlığı yada sertliğinden büyük oranda etkilenmektedir. Kornea normalden ince ise ölçüm ile bulunan göz tansiyonu değeri gerçekte olduğundan düşük çıkar, kornea kalın ise bu kez ölçülen değer gerçekte olduğundan daha yüksek bulunur. Özellikle miyop yada hipermetrop nedeniyle korneaya uygulanan laser ameliyatlarında korneanın inceltilmesi göz tansiyonu ölçümlerinin gerçekte olduğundan düşük çıkmasına neden olur. Bu nedenle laser ameliyatı olmuş gözlerde göz tansiyonu ölçümlerine güvenilmemesi ve şüphelenilen durumlarda aşağıda belirteceğim yöntemlerin kullanılması yerinde olur.

Glokom tanısı için sadece göz tansiyonu ölçümü yeterli değildir, hastalığa bağlı olarak görme sinirinde ortaya çıkan değişikliklerin de saptanması gerekir.
Glokom hastalığı göz tansiyonunun normalden yüksek oluşu nedeniyle gelişir, ancak kesin tanı koyabilmek için görme sinirinde hastalığa bağlı olarak oluşan zedelenmenin kanıtlanması gerekir. Göz tansiyonu sınırda yüksek olan ancak görme sinirinde hasar olmayan bireyleri “glokom şüphesi” yada “oküler hipertansiyon” olarak adlandırıyoruz ve herhangi bir tedavi vermeden izliyoruz. Özellikle göz tansiyonunun doğru ve güvenilir olarak ölçülemediği gözlerde (laser sonrası, ince yada kalın kornea gibi) görme sinirindeki değişikliklerin ortaya konması doğru teşhis için çok gereklidir.

Görme sinirinde glokoma bağlı olarak ortaya çıkan değişiklikler saptamak için duyarlı bir yöntem “Optik koherens tomografi-OCT”.
On yıl kadar öncesine kadar glokomun oluşturduğu hasarı teşhis etmek ve hastalığı takip için  sadece tek bir inceleme yöntemimiz “görme alanı incelemesi” vardı. Subjektif olan bu yöntem görüş alanında hastalığa bağlı olarak gelişen daralmayı saptamaya yönelikti. Ayrıca test yaklaşık yarım saat sürmekte, yaşlı ve uyum sorunu olan hastalarda oldukça hatalı sonuçlar verebilmekteydi. Hastaların verdiği hatalı cevaplar sonucu bazen gerçekte glokomu olmayan normal bireylere yanlış olarak glokom tanısı konabilmekteydi.
OCT tümüyle objektif bir yöntem olup laser ışını yardımıyla görme sinirinde glokoma bağlı olarak ortaya çıkan değişiklikleri duyarlı ve güvenilir olarak bize gösterebilmektedir. Benim OCT ile ilk tanışmam 1996 yılında ABD’de Boston kentindeki “Tufts Üniversitesi New England Medical Center”’da oldu. Burada dünyadaki ilk prototip cihaz ile çalışmalar yaptım, ve dünyadaki ilk ticari cihazlardan birini 1997 yılında Türkiye’ye getirerek İstanbul Cerrahi Hastanesi’nde kullanmaya başladım.


OCT teknolojisindeki gelişmeler baş döndürücü hızla devam etti, cihazın duyarlılığı gelişti ve hızı arttırıldı.


Günümüzde OCT glokomun erken tanısı için altın standart olarak kabul edilmektedir.
OCT’nin erken tanı için referans olmasının nedeni glokomda saptanabilen en erken bozukluğun görme sinirinde ortaya çıkması ve OCT cihazının da bu hasarı güvenilir olarak gösterebilmesidir. Görme alanı muayenesi ile ancak sinir hücrelerinin %30-40’ı tahrip olduktan sonra hastalık teşhis edilebilmektedir. OCT ayrıca glokom tanısı konmuş hastalarda takip sırasında gelişebilen bozulmaları görme alanı muayenesine göre daha erken saptama imkanı sunmaktadır.


OCT tamamen zararsız bir tanı yöntemidir, radyasyon yaymaz. Göze teması yada herhangi bir ilaç verilmesini gerektirmez. Görüntülerin alınması sadece birkaç dakika sürer (video-carl zeiss meditec startus oct patient education).